Dec 21, 2022
Personal
''Başlarda aradan geçen zamandan sonra bir şeyler kaleme almanın hayatımda nasıl bir karşılık bulacağına dair şüphelerim vardı. Ama nihayetinde aklımdakileri pratikle buluşturup sonuçları ile kucaklaşma arzum kendimi bir şeyler karalayıp paylaşırken bulmama vesile oldu.'' Bu doğrultuda, üniversitenin ilk yıllarından itibaren yaşananları derlediğim serinin ikinci yazısında; artık yola koyuluyor ve başımdan geçenleri tüm samimiyetimle anlatmaya devam ediyorum. Keyifli okumalar dilerim.
Son bölümünde iç dünyamdakiler ile çevremde olan bitenlerin arasında kendime bir çıkış yolu bulma çabama tanıklık etmiştik. Sırt çantalı bir gezgin gibi yolda olmaya dair büyük bir heyecan duyuyordum. Ama yanı sıra kendimde sürekli tekrar eden bir kaçınma hali de görüyordum. İçinde olduğum ortam beni sahip olduğum tüm alanların dışına çıkmaya zorluyordu. Zihnimdeki tartışmalar pratikte kendilerine yer bulamadıklarında sancılı dönemleri de beraberinde getiriyorlardı. Kalmak istiyordum çünkü korkuyordum; gitmek istiyordum çünkü heyecanlanıyordum… Ama her şeye rağmen en nihayetinde kendimi yolda bulduğum sürecin henüz başındaydım.
İşlerin benim açımdan tak ettiği noktaya geldiğimi hissettiğimde kendime bir söz verdim; öncekilerin aksine hiçbir bahaneye sığınmadan, son sınavıma da girdikten sonra çantamı alıp yola koyulacaktım! Üzerine çok düşünmeden her korktuğum anda kendi kendime sadece bunu tekrar ettim. Yapacağım şeyin çok basit olduğuna inandırdım kendimi. Zaten ihtiyacım olan her şey elimin altındaydı. Geri kalan diğer her şey içinse önce yola çıkmalıydım. İhtiyacım olan sadece bir başlangıçtı… Son sınavlarımla boğuşurken yapmak istediğim şeyle ilgili çok bir belirsizliğim yoktu. Yapılması gereken çok basitti; sınavların bitmesiyle çantamı hazırlayıp, otostop çekmeye başlayacağım ilk yer ve gitmek istediğim ilk durağa karar verecektim.
Nihayetinde sınavlar bitmişti.
Vakit yaklaştıkça korkum daha da katmerleniyordu. Sınavdan sonraki ilk geceyi dinlenip, küçük hazırlıklarla geçirdim. Daha sonra ilk iş olarak çantamı toparladım.
Çantam bir kez daha hazırdı. Artık yapılması gereken yola çıkmaktı. Öncesinde ilk durak ile ilgili biraz kafa yorduğumda ailemin yanına gitmek istediğime karar vermiştim. Çantamı alıp otostop çekeceğim yer için toplu taşıma ile şehrin biraz dışına çıktım. Buradan otostop çekmeye başlayıp kendimi Sakarya’ya attım. Ailemle bir arada kalıp, eski günlerimi yad ettiğim birkaç günü burada geçirdim. Otostop ile seyahat etmenin insanda uyandırdığı endişeler nedeniyle bu yöndeki tercihlerimden ailemi mümkün olduğu kadar haberdar etmezdim. Benim için de yeni ve endişe edici bir durum olduğu için onların endişelerine yenik düşüp, koruma içgüdüsüyle bana engel olabileceklerini biliyordum. Diğer bir yandan da otostop; bir alternatif ve tepkiydi. Dolayısıyla başlarda kendi kendime yaşadığım ve aile içinde çok da paylaşmadığım bir durum olarak hayatımdaki varlığını sürdürmekteydi.
Sakarya’ya gelirken otostop çekmek çok zor olmadı. İnternette birkaç sayfa ile grup gezdikten sonra İstanbul için en uygun otostop noktalarını öğrenmiştim. Başlarda biraz utanıp sıkıldım. Kendime dışarıdan baktığım zaman utanç verici göründüğüm zamanlar dahi oldu. Tam olarak içselleştiremediğim bir kültür ile yeni yeni temas kuruyordum. Ama sonraları daha da ısınabildim.
Sakarya’dan ayrılmak için aklımdan geçen zamana daha vardı. Özlem duyduğum şeylere vakit ayırırken bir yandan da sonraki durağımın üzerine düşünmeye başladım. Çok geçmeden de kararımı verdim; yakın bir arkadaşımı ziyaret etmenin de iyi olacağını düşünerek Bursa’ya gitmeye karar verdim. Üstelik merak ettiğim de bir yerdi. Birkaç günün sonunda devam etmek için hazırlıklarımı yapıp yola koyuldum.
Belediye otobüsü kullanıp kendimi daha önce olduğu gibi şehrin dışına attım. Buradan da otostop çekerek devam ettim. İlerledikçe hava daha da soğuyordu, ocak ayındaydık. Yağmur veya kar yoktu ama gökyüzündeki kara bulutların varlıklarını artırdığı görülüyordu. Yol aldıkça öncekilerine kıyasla yol ile daha fazla yakınlık kuruyordum. Diğer bir deyişle kendimle… İnsanın kendisini zorlayan koşullar ile iç dünyası üzerinde kurduğu egemenliğe tanık olurken içinde bulunduğum durumun derinliği daha da artıyordu. Başlamış olmanın, yolda olmanın keyfini yaşıyordum. Arabadan arabaya geçerken bir yandan, bir hikayeden başka bir hikayeye de atlıyor bu halde mesafeler katediyordum. Birbirinden farklı dünyalardaki insanla bir araya geliyordum.
Bu insanlar birisini aracına aldıklarında onlara güven duyarlar. Böyle olmak zorundadır. Dolayısıyla ilişkinin en temelinde güven duygusu yatar. Bu yolla kurulan iletişimde her ne kadar pek çok duyguya ev sahipliği yapılsa da en öne çıkan duygu güven olur. Yol alındıkça her cümle ve paylaşımla bu duygu karşılıklı olarak pekiştirilir. Zaten aksi halde iletişim ve beraberinde yolculuk son bulur.
Artık başlarda kümelenerek yaklaştığına tanık olduğum yağmur bulutları üzerimizdeydi. Beni kabul eden kişi güzergahımdan ayrılacağı için inmeden önce çantamdan yağmurluklarımı alıp, aniden bastırabilecek yağmura karşı tedbir almak istedim. Biraz sonra indim. Ancak indiğim yer otostop çekmek için yeterince güvenli değildi. Üstelik sürat kazanarak geldikleri için arabaların burada durması da çok mümkün görünmüyordu. Daha iyi bir yere geçmek için yürümeye başladım. Aslında yürümeye devam etmeden önce otostop çekmeyi yine de denemiştim. Ama doğrusu yolun iki yanını kaplayan tamirhaneler ve çevrenin güvensiz hali ilerlemeye karar vermemde etkili olmuştu.
Bir yere gelip de iki yolun arasında devam ederken aklımdan Rumi’nin bir sözü geçti:
‘‘Siz yürümeye başladığınızda yol size görünür.’’
Mevlana Celaleddin Rumi
Bir süre yürüdükten sonra trafik ışıklarının olduğu bir yerde durağan halde otostop çekmeye başladım. Beklerken yağmur olanca şiddetiyle yağmaya başladı. Hayatımda çok az zaman böyle yoğun bir şekilde yağdığına tanık olmuştum. Epey bir süre geçmesine rağmen kimse durmuyordu. Neredeyse akşam olacaktı ama hala duran kimse olmamıştı. İşler kötü gitmeye başlamıştı. Hava karardığında orada kalmak istemedim. Bir türlü duran kimse de olmuyordu. Yağmurluğumla koruyamadığım her yerim yağmurun şiddetiyle sırılsıklam olmuştu. Bir süre daha böyle devam ettikten sonra nihayet kabul eden birisi olmuştu. Bindiğim zaman İzmir’e kadar gittiğini öğrendiğimde akşam yolda kalmadığım için mutlu olmuştum.
Bindiğiniz araçtaki insanlar çok farklı amaçlarla araçlarına otostop çeken birisini kabul ediyor olabilirler; yardım etmek, yeni birisiyle tanışmak, kendi içlerinde ukde kalmış tutkularını gerçekleştiren birileriyle bir araya gelmek, benzer deneyimlere sahipse bunları konuşmak, bazen de sadece uyuyakalmamak yahut yalnız kalmayıp sohbet etmek için… Kimi zaman da hepsinden farklı ve ilginç bir sebeple; sadece sıkıntılarını, yaşadıkları zorlukları anlatmak için de bunu yapabilirler. Bugün ümitsizliğe kapılmaya başladığım sırada beni aracına kabul eden kişi, hepsinden farklı niyetlere sahipti. Biraz konuştuktan sonra aslında satır aralarında cinsel saikler güttüğünü fark etmiştim. Türkiye’de otostop çeken kadın-erkek fark etmeksizin çoğu kişinin bu durumla karşılaştığını daha önce ne yazık ki duymuştum. Otostop çekenler arasında bir goygoy malzemesi olduğuna da tanık olmuştum. Dolayısıyla bir gün ülkenin ve insanının bu çarpık gerçeği ile tanışacağımı biliyordum. Ama ne yalan söyleyeyim bu kadar erken olmasını da ummamıştım. Nihayetinde araçtan uygun bir yere vardığımda inmeyi kafamda planlarken, bu sırada değişen tavır ve söylemlerim karşısında araç sahibi bir bahaneyle beni epey karanlık, ıssız bir yerde inmek zorunda bıraktı. Karşılaştığım durumdan sonra yeniden otostop çekmek de çok içime sinmeyince, bir tesise kadar yürüdüm. Önce mescitte uyumayı düşünsem de sonra bu düşünceden de uzaklaştım. En nihayetinde Bursa’daki arkadaşımın abisi büyük bir özveri göstererek özel aracıyla onca yoldan gelip beni aldı ve onlara geçtik.
Karşılaştığım bu manzara beni epey bi düşündürüp, yolun geri kalanına devam edip etmeme noktasında çokça soru işaretine boğdu. Ama sonuç itibariyle olumsuz bir deneyimdi ve geride bırakabilirdim. Böylelikle Bursa’da gezip görülecek bazı yerlerde bulunup, tanıdıklarımla vakit geçirdikten sonra yola devam ettim. Otostop çekmeye başlamak için her zaman olduğu gibi toplu taşıma ile önce şehrin biraz dışına çıkıp, uygun bir yere geçtim. Buraya kadar gelirken yaşadıklarım pek kolay değildi. Dolayısıyla geri kalan kısmının bir nebze daha kolay olmasını umuyordum.Otostop çektiğim süre boyunca uzun bekleyişlerim devam etti. Epey bi çabalamama rağmen bir türlü duran birisi olmuyordu. Bu esnada beklediğim yerin biraz ilerisindeki otobüs terminali ile sürekli göz göze geliyordum. Ne yalan söyleyeyim oradan bir otobüse atlayıp İstanbul’a dönmek aklımdan geçmedi değil. Ama karşı koyduğum takdirde daha iyi olacağına inanıyordum. Aklım dön derken, kalbim devam et diyordu. Otostoptan da vazgeçmek istemediğim için gideceğim yere otobüsle gitmeye de pek yanaşmadım. Bu arada hala gelip geçen arabalardan duran birisi yoktu. Elimde gitmek istediğim istikametin yazılı olduğu bir karton tutuyordum. Bi ara beklediğim yerin sol arka tarafında bekleyen bir tırdan korna çalındığını duydum. Dönüp baktığımda araç sahibinin bana seslenmeye çalıştığını fark ettim. Önce istediğim yere gittiği için seslenmiş olabileceği aklımdan geçse de yanına vardığımda yanlış istikamette beklediğimi söyledi. Evet, meğerse hatalı hareket edip beklemek için yanlış yeri seçmiştim. Ama nihayetinde durumu düzeltip doğru yere geçtiğimde de değişen bir şey olmadı.
Şimdiye kadar beklemem gereken çok zaman oldu. Dolayısıyla artık bu duruma alışmaya başlamıştım. Akşam karanlığına kalmamak için varmak istediğim yer ile aramdaki mesafenin araçla kaç saatte alındığına bakıp, bunun üzerine otostop için beklemem gereken süreleri de ekliyordum. Bu süre ben yol aldıkça daha da artıyordu. Böylece devam eden bu yolculukta sırada Ankara vardı. Daha önce bulunduğum bir yer değildi. Tanıdığım bir kimse de yoktu. Sadece Ankara’da bulunmayı istediğim için dümeni buraya doğru kırdım. Yol alırken varmak istediğim yerin ötesindeki ihtimaller küçük küçük aklımın bir tarafında hep dönerdi. Dolayısıyla Ankara’da vakit geçirdikten sonra gidebileceğim yerleri de bu şekilde canlandırmıyor değildim.
Sonuçta doğru yere geçip bir süre bekledikten sonra birkaç araba değiştirip yola devam ettim. Hava kararmadan önce Ankara’ya yetişemeyeceğimi anladığım zaman Eskişehir’e uğrayıp geceyi orada geçirmeye karar verdim. Bunun için couchsurfing benzeri grupların birinden kalacak yer için bir hostla sözleştik. Kendisi benim gibi üniversite öğrencisi bir arkadaştı ve uzun süredir gezginleri bu şekilde evinde misafir eden birisi iken, karşılaştığı muhtelif olaylardan sonra kimseyi epeydir kabul etmediğini söyledi. Buna rağmen beni misafir ettikten sonra bu durumunu gözden geçireceğini söylediğinde beni misafir etmekten duyduğu memnuniyeti görüp, sevinmiştim. Böylelikle geceyi Eskişehir’de geçirdikten sonra Ankara’ya doğru otostopla devam ettim.
Kalmak için yine kendime bir yer ayarladım. Bu kez müstakbel meslektaş olarak bir avukat arkadaş bana evini açmıştı. Buluşacağımız yere giderken Ankara ayazıyla da tanışmıştım. Etraf soğuk havanın da etkisiyle olsa gerek oldukça sessizdi. Etrafta belli belirsiz kar kümeleri vardı. Geçtiğim çevreler kışla uyum içinde ışıklandırılmıştı.
Ankara’da bulunduğum süre boyunca yeni insanlarla tanıştığım, eğlenceli sohbetlere karıştığım, yeni yerler gördüğüm birkaç gün geçirdim. Hiç tanımadığım insanların hayatlarına geçici süreliğine konuk olup, onlarla türlü paylaşımlarda bulunup, o yerdeki hayatı ve insanları gözlemleyerek geçirdiğim vakitlerden epey keyif almıştım şimdiye kadar. Böyle devam etmesini umarak yeni durağım için düşünmeye başlamıştım. Gelmeden önce aklımdan Doğu Ekspresi ya da Van Gölü Ekspresi ile devam etmek geçmişti. Bunun için bilet almak istediğimde hiç beklemediğim bir manzara ile karşılaştım. İnanılmaz bir yolcu yoğunluğu vardı, bilet bulamıyordum. Daha sonra durumun sınavları biten öğrencilerin memleketlerine dönüşünden kaynaklandığını öğrendim. Şimdilerde turistik bir gezi için kullanılan ekspresler o dönemde daha ziyade ulaşım amacıyla kullanıyordu. Nihayetinde bütün bir gece boyunca ne kadar uğraşsam da bilet bulamamıştım. Artık uyuklamaya da başlamıştım. Vakit de neredeyse sabaha karşındı. Durum buyken ben de ertesi gün erkenden kalkıp tren garında şansımı denemeye karar verdim. Aklımda Van Gölü Ekspresi’nin yataklı vagonlarında, rayların karla örtülü olduğu yollarda, eşsiz manzaralar eşliğinde seyahat etme düşüncesiyle öylece uykuyakaldım. Ertesi gün Ankara Tren Garı’nda olacaktım.
devamı gelecek…