May 27, 2023

Personal

A Journey to the Original: Being on the Road #3

A Journey to the Original: Being on the Road #3

A Journey to the Original: Being on the Road #3

A Journey to the Original: Being on the Road #3

A Journey to the Original: Being on the Road #3

"Çevremde olup bitenlere karşı düşünsel ve pratik dünyamın imkan tanıdığı, mümkün olduğu ölçüde de bu dünyaların sınırlarını zorlamak suretiyle elimden gelenleri hep ortaya koydum. Son yazımdan bu yana geçen zaman içinde, aynı hislerle birçok alanda yer buldum. Ülke gündeminden sıyrıldığım bir sırada, kişisel gündemlerim ile bu sayede ortak paydada buluşabildiğim herkese merhaba!" Son olarak yola çıkıp Ankara’ya geldiğim ve daha doğuya yelken açmak üzere olduğum bir yolculukta birlikteydik. Hadi devam edelim!

Son yayınımın ardından, yaşanan olaylar beni yazmaya oturup bir şeyler kaleme almaya zorladı. Ancak kendimi zorlamak istemedim ve sabırlı olmayı tercih ettim. Ne var ki, bu durum bir tür erteleme halini almaya başladı gibi görünüyor. Bu nedenle, yazma konusundaki ilk dürtüyü yakalayıp tekrar sizlerle bir araya gelmekten mutluyum.

Çevremde olup bitenlere karşı düşünsel ve pratik dünyamın imkan tanıdığı, mümkün olduğu ölçüde de bu dünyaların sınırlarını zorlamak suretiyle elimden gelenleri hep ortaya koydum. Son yazımdan bu yana geçen zaman içinde, aynı hislerle birçok alanda yer buldum. Ülke gündeminden sıyrıldığım bir sırada, kişisel gündemlerim ile bu sayede ortak paydada buluşabildiğim herkese merhaba!

Atlayanlar için, üniversiteye başladığım günlerden bu yana olanlar ve satır aralarında daha öncesini de görebileceğiniz detaylarla kişisel dünyama önemli etkileri olduğuna inandığım süreçleri içeren bir seri üzerinde çalışıyorum. Son olarak yola çıkıp Ankara’ya geldiğim ve daha doğuya yelken açmak üzere olduğum bir yolculukta birlikteydik. Hadi devam edelim!

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar Van Gölü Ekspresi için bilet arayıp uykusuz kalmanın verdiği yorgunluk ve karla kaplı tren raylarında yol almanın heyecanıyla uykuya dalmıştım. 

Nihayetinde ertesi günün ilk ışıkları ile uyanıp Ankara’nın soğuk kış günü için hazırlıklarımı yaptım. Eşyalarımı sırt çantama özenle yerleştirdikten çıkmak için hazırdım. Biraz sonra, sesime uyanan ev sahibi arkadaşım ile ayak üstü sohbet ediyoruz; yolculuğum devamı üzerine birkaç küçük sual ve teşekkür. Bu arada arkadaşımın kahvaltı için hazırladığı nefis sandvici de atlayamam. Artık yola çıkabilirim!

Hava hala soğuktu. Ankara’nın üzerimdeki onca şeye rağmen önünü alamadığım bir soğuğu vardı. Memur ve beyaz yakalıların yoğun olduğu bir bölge için etraftaki insan yoğunluğu, muhtelif köşelerde belirip, biraz sonra bir sokağa dalıp kaybolan insanlardan ibaretti. Bu kesimler için saatin erken olabileceği aklımdan geçti. Yürümeye devam ettim. Etrafı gözlemlerken aklım bir yandan da tren garında bilet bulamadığım takdirde otostop için gözetmem gerekenlere gidip geliyordu. Bu düşünceleri bir süre daha erteleyip etrafın tadını çıkararak gara ulaştım.

Tren garındaydım…

İçeriye girdiğimde önce x-ray cihazına çantamı bıraktım. Cihazı geçtikten hemen sonra ekranın başında oturan memurun bir an için oturduğu yerden hareketlendiğini fark ettim. Tam o sıra önümde olan kişinin hızlı bir el hareketiyle elini cebine götürdü. Cebinden bir kart çıkarıp bekleyen görevliye uzattı. Görevlinin tüm yüzünü saran endişenin yerini olanca hızıyla sakinliğe bıraktığına tanık oldum. 

Gişeye doğru yönelip sıraya girdim. Beklerken bilet bulamadığım takdirde nasıl bir yol izleyeceğimi daha sık düşünmeye başlamıştım. Bilet kestirip yerlerlerini almak için trenlere yönelenlerin arasından sıra bana geldi. Gişe memuru tüm koltukların dolu olduğunu söyledi. Önceki akşam onca denememe rağmen bilet bulamamışken bir çırpıda bilet alabileceğime pek ihtimal vermesem de şansımı denemek istemiştim. Nihayetinde yol almaya devam ederken bir yere yetişme yahut bir yerde olma gibi durumlardan ziyade sadece yolda olma niyetiyle ilerlediğim için şansımı zorlamamın hiçbir zararı olmayacaktı. Kaldı ki bir müddet sonra şansımı tekrar denemek için gittiğimde şans eseri Ankara – Kayseri, Kayseri – Tatvan  arasında önce numaralı, yolun devamında yataklı vagonda yer açıldığını, eğer istersem bunları verebileceklerini öğrendim. Evet, o an içinde olduğum duygu tam da peşinde olduğum duygulardan biriydi; istediğin şeyi, küçük-büyük fark etmeksizin, son ana kadar kovaladıktan sonra ona sahip olmak… Yüzümdeki tatlı tebessüm ve içimdeki kıpır kıpır heyecanla biletimi kestim. 

Böylelikle hareket edecek treni beklemek için perondaki yerimi aldım. Evinde konakladığım arkadaşımın hazırladığı sandvici oradan aldığım çay eşliğinde keyifle yedim. Bu sırada perona gelen bir görevli trenin Kırıkkale’den hareket edeceğinin anonsunu geçti. Anonsla birlikte bekleyen tüm kalabalık, personelin işaret ettiği üzere garın hemen önünde bekleyen otobüslere doğru harekete geçti. İki saat kadar yolculuk ettikten sonra Kırıkkale’ye vardığımızda rayların üstünde hareket saatini bekleyen trene geçmek isteyen kalabalıkla birlikte yürüdüm. Koltuğumun olduğu vagona geçmek için biraz ilerleyip vagonun kapısına yöneldiğim sırada tam önümde yine aynı kişi belirdi; sabah gara girdiğim sırada x-ray’de bekleyen görevlinin irkilmesine neden olan kişi. Bir kez daha hemen önümdeydi. Beni fark ettiği ilk andaki ani dönüşü ve ikazı ile girdiğim şaşkınlık ve acemi görünüşüm karşısında durumu gülümseyerek karşılayıp,  girmeye çalıştığım vagonun personele ayrıldığını, başka bir vagona geçmem gerektiğini hızlıca açıkladı. Durumdan anlam çıkaran tebessümüm ve aklımda beliren soru işaretleri ile trendeki yerimi aldım. Vagondaki herkes ellerindeki çantalar ve kendilerine yer bulmanın telaşı içinde yerlerini almaya devam ediyordu. Bu sırada hareket etmeden önceki son sigaralarını yakmak isteyenler ile kalan zamanı dışarıda bekleyerek geçirmek isteyen diğer kişiler trenden aşağıya indi . Biraz sonra birkaç fotoğraf çekmek ve etraftaki hareketliliği izlemek için ben de aşağıya indim.

Hareket saati geldiğinde görevli personelin düdük sesleri ve trenden yükselen korna sesiyle herkes tekrar trene yöneldi. Nihayetinde Kayseri’ye varıp, küçük bir mola ve ardından takriben yirmi dakika ilerledikten sonra tekrar dönmek zorunda kaldık. Geçilen anonsa göre tren raylarının geçtiği bir noktada toprak kayması olmuştu.. Beklerken geçen zaman varış saatimizi geceye doğru çektiği için kendimi kaygı yüklü düşünceler içinde bulmaya da başlamıştım.

Uzun süren bekleyiş sonunda, tren yolunun tamir edildiği anonsunun duyulmasıyla tekrar yola çıktık. Yolculuk esnasında belirtilen noktaya geldiğimiz zaman trenin hızı neredeyse ilk hareket anındaki hızına düşürülmüştü. Bu sayede daha yakından tanık olduğumuz toprak kayması epey endişe uyandırıcıydı. Şimdiye kadar sükunete davet eden manzaralara eşlik ederken görmeye alıştığımız renkler, artık bir an evvel oradan geçmeyi bekleyen insanlara ait endişeli gözlerin üzerinde olduğu bir manzaraya eşlik ediyordu.

Bölgeye hakim olan tüm renkleri kolay bir şekilde seçebiliyordum. Kırıkkale’den uzaklaştıkça düz ve kahve tonlarıyla kaplı olduğu görülen geniş araziler  yerlerini karla kaptı eşsiz manzaralara bırakmaya başlamıştı. İlerledikçe karın bölgede kurduğu hakimiyet daha güçlüydü. Öyle ki bir noktadan sonra karın tüm toprağı örttüğü beyazın ufuk çizgisinde gökyüzünün batmak üzere olan güneşin kızıllığı ile buluştuğunu dahi görebiliyordum. Kimi yerlerde de trenin boyunu aşan kar yığınları arasına bir girip bir çıkıyorduk.

Yol boyunca, özellikle de numaralı koltuktan kompartmanıma geçtikten sonraki zaman diliminde; kendimle, kitap ve müziklerle iç içe olduğum saatlerim oldu. Gerek trenin içinde gerekse dışında türlü türlü insan manzaraları ile karşılaştım. Yaşadığım coğrafyayı, insanını ve nihayetinde kendimi gözlemleme fırsatı bulduğum onca saat geçirdim. 

Trenin varış saati olarak ertesi gün akşamı planlanırken vakit akşam saatlerini çoktan geride bırakmıştı. Buraya kadar gece yolda olmamak için epey çabalasam da artık başarılı olamayacağım gibi duruyordu. Otostop için harita üzerinden kendime bir nokta seçtim. Buraya nasıl ulaşacağımı ise vagondaki görevli personelden öğrenmeye karar verdim.

Bazen otostop noktası belirlerken bunun için bölge insanından yardım almam gerekirdi. Bunu yapacağım zamanlarda o insanlara, otostopla seyahat ettiğimi söylemeden bunun bir yolunu arardım. Çünkü insanlar buna endişeyle yaklaşarak bir şekilde beni otobüs yahut benzer araçlara yönlendirme gayretine girerlerdi. Bu deneyimden hareketle tren personeline de bunu hissettirmeden gitmek istediğim yere nasıl gidebileceğimi sordum. Doğrusu pek başarılı olamadım ve otobüsle gitmem gerektiği yönünde ısrarcı oldu. Üstelik bölgeye özgü problemler nedeniyle benim bölgenin dinamiklerine göre farklı kesimlerin hedefi haline gelebileceğimi söyledi. Bu ikazla birlikte otobüse yönelmeyi kabul etsem de bu kez bir otobüs bulup bulamayacağım tartışma konusu haline geldi. Bunun için onu takip etmemi, yardımcı olabilecek kişilere yönlendireceğini ifade etti. Böylelikle görevli ile birlikte trenin önündeki vagona doğru ilerlemeye başladık. Yolculuğun başında tanık olduklarım bu vagona dair merakımı da artırmıştı. Dolayısıyla karşılaşacağım manzara benim için merak konusuydu. Nihayetinde vagonları birbirine bağlayan noktadan iki kapıyı ardı ardına geçip ilk vagona geldiğimiz zaman içerideki kalabalığın bir bütünlük içinde hazırlandığını gördüm. İçeride asker kişiler, tren personeli ve dahası, çelik yeleklerini giyip, silahlarını hazırlarken bir yandan da bana yardımcı olmanın yolunu arıyordu. Bu manzara karşısında personelin ikazını artık daha ciddiye almıştım. Küçük bir ses tonuyla bunca hazırlığın neden yapıldığını sorduğumda bir saldırı olabileceği ihtimaline karşı olduğundan söz edilmişti. Doğrusu gün aşırı yapılan bir seyahate dair girişilen onca hazırlığı anlamak bölgede yaşamayan birisi olarak benim adıma güçtü. 

Artık tren gara yanaşmıştı. Oradaki herkesle birlikte gara girmek için hareketlendi. O anda, personelin rahat tavırlarından tüm hazırlığın esasen rutin bir önlemden ibaret olduğunu hissettim. Gar içindeyken görevli benim için bir iki yeri aradıktan sonra otobüs kalmadığını ama bir ihtimal son bir otobüs olabileceğinden söz etti. Yanımızda o gün abisinin askerlik arkadaşının bölgeye bir işi için gelen oğlunu karşılayan birisi daha vardı. Bu kişi de o arada konuşulanlara kulak misafiri olmuştu. Bu sayede terminale gitmek için çabaladığımı fark etmiş, bir taksi çağırdığından söz etmişti. Ben de bu taksi ile önce onlara eşlik edip oradan terminale gidecektim. Kapıda birlikte taksiyi beklemeye koyulduk, biraz sonra beyaz bir özel araç gelmişti. Öyle sanıyorum gelen araba taksiden ziyade özel bir arabaydı. Bir süre birlikte gittikten sonra yanımdaki arkadaşlar uygun bir yerde inmek istediler, o sırada şoförün benim gideceğim yeri sorması üzerine inen arkadaşım bana kalacağımı söylemem yönünde kaş göz işareti yaptı. Sebebini bilmediğim bir nedenle kendisine güvenip kalmayı tercih ettim ve böylelikle o akşamı onlarda geçirdim. Ertesi sabah önceki akşam birlikte olduğum personele benzer endişelerle misafiri olduğum aile beni otostopla gitmemem için ikna ettiler. Doğrusu bütün bir ailenin beni tanrı misafiri olarak kabul etmeleri, yaklaşımları, iyi niyetleri, ilgi ve alakaları karşısında onları geri çevirmek çok da elimden gelen bir şey olamamıştı.

Büyük bir minnet duygusu ile yanlarından ayrılıp dedikleri gibi bir otobüsle Van’a gitmek için yola çıktım. İki saat kadar daha böyle gittikten sonra Van’a geldiğimde de iner inmez seyahat halinde olduğum her halimden belli olduğu için olsa gerek her taraftan yardımcı olmaya çalışan insanların seslenmelerini işitiyordum. Van’da halkın arasına karışıp, sokaklarda bir süre vakit geçirdikten sonra yol boyunca aklıma gelip giden bir konuyu tekrar düşündüm: Peki, İran’a geçsem nasıl olurdu?


devamı gelecek…